İnsanlar anlamıyor. Ölümden bilinçsizce korkup, kaçıştıkları için tüm bu kaosa yol açtıklarını.
Anlayabilmek için de zeka gerekiyor, ama insanlar bunu bile anlayamıyor.
Korktukları şeyin en yakınında yaşadıkları için tüm bu nefret ve kin doğuyor, bilinmiyor. Kendi varlıklarının anlamsızlığını reddetmek uğruna tüm bu ırkçılık, ayrımcılık, açgözlülük ve paylaşma korkusu...
Ölüm var. Eninde sonunda gebereceğiz.
Ölmek vardır. Devasadır. Varlığı öyle büyüktür ve insan ahlakını öyle korkutur ki her şey konusunda ayrılığa düşen insanlar bir tek cenazelerde birleşir.
Aşk kime göre vardır; kime göre yoktur. Çünkü gereği tartışılabilir, olsa da olmasa da onsuz yaşanabilir.
Kimine göre bir yaratıcı vardır ve insan bir anlam uğruna yaratılmıştır, kesinlikle o anlam uğruna ibadet etmelidir; kimine göre de yaratıcı yoktur, insan kendiliğinden varolmuş ve tanrı olsun olmasın hali hazırda yaşayabiliyordur. Çünkü varlığına inanan da inanmayan da aslında bu dünyada yaşıyordur.
Sanat mantıklıdır, gereklidir; mantıksızdır, hiçbir anlamı yoktur ve karın doyurmuyordur, sonuçta onsuz da hayat idame ediliyordur.
Akıl lazımdır; ya da değildir, aklı olmayanlar bazen daha şanslıdır, hatta çoğu akıllıdan daha uzun yaşayabilir.
Kadın, çocuk doğurmak için yaratılmıştır; ya da öyle değildir, sonuçta çocuğu olmayan kadınlar da vardır ama doğurmayınca erkeğe dönüşen bir kadın elbette ki yoktur.
Erkek her şeyden üstündür ve bu sebeple hükmetmek için yaratılmıştır; ya da bu sadece bir yanılgıdır, eninde sonunda o da ölür.
Ölüm vardır, ya da’sı yoktur. Çünkü herkes ölür. Ölümsüzler yalnızca insanların göremeyip erişemediği göklerde ya da efsanelerde vardır o kadar.
İnsanlar her konuda tartışabilir, mutlaka kendi varlığını üstün kılmak uğruna bir fikrin ya da bir kişinin, dinin, olgunun, bilimin, sanatın ya da varlığın altında baskılanmayı kabul edemez. Bu yüzden ispatı olsun olmasın her konu hakkında bir zıt fikir çıkarıp onu ölümüne savunabilir. Her fikrin varlığı bir miktar sorgulanacak ölçüde şeffaftır ama ölüm öyle değildir.
Dünya ölümün kucağına doğmuştur, ölüm simsiyah ve her şeyden fazla yoğun hissettirecek kadar gerçektir, buna rağmen soyuttur. Ama aptallar dahi onun varlığını reddedemez. Sonuçta insan, doğuştan onun varlığını sezer ama farkedemez. Farketmek, bir ölüme şahit olmakla başlar. İnsan farkeder ama bu sefer de kaçmaya başlar.
Ölümün devasa varlığı altında ezilmiş insan varlığının verdiği acizlik ve değersizlik hissi insanı yeni manalar aramaya iter. Yaşamak için ve mana buldukça kendi varlığını yüceltebilmek için.
İnsan savaşır.
Ölümün altında ezik kalmış kendi varlığını yüceltebileceğini düşündüğü her şeyi elde etmeye çalışır. Elde etmek için karşısına çıktığını “düşündüğü” zorlukları “alt eder”. Halbuki dünyadaki diğer her şey gibi eşit var olma hakkı taşıyan öteki canlı/cansızların, kendi varlığını yüceltmek adına var olma hakkını çalıverir.
Yaptığı hırsızlığa ve dünyanın düzenine soktuğu adaletsizliğe vicdanının sesini bastıracak “kılıflar” üretir. Aslında yalan söyler. Ağaçları kestik çünkü varlıklarının hiçbir anlamı yok. Kendi yaşam pahamıza fethettiğimiz her topraktaki canlıları öldürdük çünkü biz daha üstünüz. Her şey bizim için yaratıldı. Biz insanız, onlar sadece besin.
İnsan elde ettiği hiçbir şeyle yetinip durmamıştır. Otları kestikten sonra hayvanları, hayvanları kestikten sonra insanları öldürmeye başlamıştır. O ırkı öldürdük çünkü bizim ırkımız onlardan yüksek. Fethetmek için öldürdük. Dünyaya sahip olmak kaderimizde var. Seçilmiş ırkız. Hükmetmek için doğduk.
Varlığını yüceltmek uğruna otları kesen, hayvanları öldüren, kendi türüne hükmeden insan, kendi varlığını tamamlayamadığı için aslında tüm dünyaya sahip olsa bile durmaz. Aslında duramaz hale gelir ama tıpkı ölümün varlığından kaçmak için tüm bunları yaptığını fark edemediği gibi amacı kalmadığı halde duramadığını da farkedemez.
Bir döngü başlar.
Başka insanların boyunduruğu altında ezilmeyi reddeden diğer insanlar döngüye intikam adını verir. İntikam, hükmetme ile birlikte tüm insanlığı öldürmeye başlar. Kim kimi neden öldürüyor? Asıl fikir nedir? Sadece kaderimizde olduğu için mi ölüyoruz, yoksa sırf insanlar istedi diye mi?
Ölüm döngüden sonra karmaşık bir hale gelir. Artık insanlar neden öldüklerini bile anlayamayacak hale gelir. Başta neyden kaçmak için öldürmeye başladıklarını unutuverirler.
İnsan, ölümü öyle karmaşık hale getirir ki onun bile gerçekte ne olduğunu unutur hale gelir. Ölüm, korkulup kaçılan bir şey olmaktan çıkar, insanların toplu ya da kişisel sebeplerinin elinde ucu sivri bir orak gibi sadece bir alete dönüşüverir.
Oysa başından beri ölümün manasını kavrayamadığı için bu kadar karmaşıklaşmıştır.
Ölüm aslında ne güzel şeydir.
Cehalet içinde bilmediği bir dünyaya fırlatılan insanı yaşamaya itmek için bir sebeptir. Sonsuza kadar süren bir yaşamın anlamsızlığını yok etmek için doğmuş bir oraktır o. Kendi kocaman varlığı altında insanın varlığını anlamsız kılmak için değil, insanın yaşamını anlamlı kılmak için vardır.
Ama,
İnsan öyle bir cahildir ki, o orağı sadece başka canlıları öldürmek için yaratılmış bir alet sanar. Öldürdükçe ve etrafındaki canlılığı katlettikçe kendi varlığını içi boş, sadece yaşamak için yaşanılan bir çöpe çevirir.
Neyse, ölüm ölüm diyip de ölümü erkenden başımıza getirmeyelim. İyi günler.
19.02.21 -x portrait